ESKİŞEHİR (AA) - YAVUZ EMRAH SEVER - Eskişehir'in Seyitgazi ilçesinde 1996'dan bu yana devam eden Küllüoba Höyüğü kazısında, geçmişte defin işlemi sırasında mezarlara tahıl, baklagil ve yabani bitkilerin yakılarak serpildiği tespit edildi.

Milattan önce 3200-1950 yılları arasında kesintisiz yerleşik hayat sürülen bölgenin tarihinin gün ışığına çıkarılması için Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğünden alınan izinler doğrultusunda Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Türkteki başkanlığında çalışmalar sürüyor.

Kazı ekibi, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi, Odunpazarı Belediyesi, Eskişehir Ticaret Odası, Eskişehir Sanayi Odası ve sponsor firmanın destekleriyle Tunç Çağı'nın izlerini arıyor.

Bu yıl mezarlık alanında yapılan kazılarda bitki ve tohum kalıntıları bulundu. Böylece Küllüoba'da geçmişte buğday, karaburçak, mercimek ve bezelye tohumları ile yabani bitkilerin defin işleminde kullanıldığı belirlendi.

Kazı Başkanı Prof. Dr. Murat Türkteki, AA muhabirine, 'Geleceğe Miras' projesi kapsamında devam eden kazıları, hem mezarlıkta hem de yapıların bulunduğu alanda sürdürdüklerini söyledi.

Höyükteki mezarlık alanında ilginç veriler bulunduğunu kaydeden Türkteki, şöyle konuştu:

'Daha önceki senelerde benzer bulgular ele geçirilmişti hatta öncesinde Anadolu'da başka yerleşmelerden de biliyoruz. Küllüoba'da bu sene özellikle bazı çömlek mezarlar içerisinde çok net bir şekilde, bazen kerpiç sandukalar içerisinde çeşitli bitki ritüellerinin yapıldığına dair izler bulduk. Özellikle buğday ve arpa türleri bunlar içerisinde yer alıyor. Hem gernik buğdayını hem siyezi, hem ekmeklik, makarnalık 'durum' buğdayını sayabiliriz. Bunlar özellikle mezarlar üzerinde sanki serpiliyormuş gibi görünüyor. Mezarlar içerisinde zaman zaman ele geçti.'

Türkteki, mezarların içinde mercimek, bezelye, karaburçak gibi baklagillerin kalıntılarını tespit ettiklerini belirterek, 'Mezarların içinde baklagillerin bulunması bize bir ritüelin olduğunu gösteriyor. Önceki senelerdekinden farkı, bu seneki örneklerin çoğunda çok iri parçaları tespit ettik. Bu iri taneler aslında bunların tohumluk olarak saklanmış olduğunu ve ölü gömme ritüeli esnasında mezarlara bırakıldığını gösteriyor. Aslında her tohum bir yeni başlangıç. Bunun bir sembolik anlamı da olmalı. Ölüm bir son gibi değil, başka yeni bir başlangıç gibi algılanıyor.' ifadelerini kullandı.

Anadolu'nun farklı yerlerinde aynı döneme ait örnekler olduğuna dikkati çeken Türkteki, bu tohum kalıntıları üzerinde arkeobotanik uzmanlarının çalıştığını kaydetti.

- 'Tarım toplumlarında bu tip ritüellerin olmasını çok doğal karşılamak gerekir'

Prof. Dr. Murat Türkteki, höyükteki mezarlık alanının 5 bin 200 yıl öncesine tarihlendiğini dile getirerek, bu mezarlık alanının 300 yıl kullanıldığını belirlediklerini söyledi.

Mezarlıkta 160'tan fazla bireye ait izler tespit ettiklerini anlatan Türkteki, sözlerini şöyle sürdürdü:

'Tunç Çağı toplulukları tarım toplumuydu. Tarım ağırlıklı yaşamlarını sürdürüyorlardı. Tarım toplumlarında bu tip ritüellerin olmasını çok doğal karşılamak gerekir. Bununla bağlantılı bir süreç çünkü buğday her zaman buranın ana ürünü. Bütün ekonomik süreçte çok önemli bir rolü var. Mezarlarda olması bu anlamda da tabii ki devamlılığın göstergesi.'

- 'Sembolik bir yas dili olarak değerlendirilebilir'

Küllüoba kazısının arkeobotanik uzmanı Abdurrahim Cavit Özcan ise tohumların mezarlara yakılarak serpilmesinin o dönem için inançsal bir anlam taşıdığını ifade etti.

Mezarlarda tahıl ve baklagillerin yanı sıra böğürtlen kalıntılarının dikkati çektiğini vurgulayan Özcan, 'Böğürtlenin varlığı, çevredeki doğal bitki örtüsünün yalnızca çevresel bir unsur değil, aynı zamanda inanç, kimlik ve doğa bilinciyle iç içe geçmiş bir unsur olduğunu düşündürüyor. Bu durum, Küllüoba insanlarının ölüm ritüellerinde bile doğayla olan bağlarını sürdürdüklerine işaret etmektedir.' ifadelerini kullandı.

Özcan, yabani bitkilerin de azımsanamayacak derecede görüldüğünü belirtti.

Küllüoba İlk Tunç Mezarlığı'nın yerleşim dışı bir mezarlık olduğuna değinen Özcan, şunları kaydetti:

'Doğayla iç içe bir vesika sergilediğinden gözle görülebilir oranda yabani bitki kalıntıları da elde edilmiştir. Bunlardan bazıları Arap baklası, kuduz otu, taşkesen, yoğurt otu ve ak sirkendir. Bu uygulama yalnızca bir ölü gömme geleneği değil, aynı zamanda ölüm karşısında doğa ve yaşamla kurulan sembolik bir yas dili olarak değerlendirilebilir. Bitkilerin bu şekilde ritüel bir anlamla mezarlara serpilmesi, insan ile doğa arasındaki kadim bağı ve ölümün bir son değil, dönüşüm olarak algılandığını düşündürtmektedir.'

Kaynak: AA